Fil Yavrusu yiyenlerin akıbeti…
Hindistan’da ariflerden bir zat yaşardı. Bir gün, dostlarından beş-on kişinin uzun ve zahmetli bir yolculuktan aç ve çıplak olarak geldiğini gördü.
Arif, o dostlarına pek acıdı. Merhameti ve sevgisi coştu. Onları selâmladıktan sonra dedi ki:
“Ey dostlar, belli ki açlık çölünden geliyorsunuz. Çok sıkıntılara, zorluklara düşmüşsünüz.
Fakat şimdi gideceğiniz yerde fil yavruları bulunmaktadır. Ne yerseniz yeyin. Ama sakın o fil yavrularını yemeyin. Onlar pek taze ve semizdirler, canınız çeker. Ama şunu bilin ki, anaları pusuya yatmış, yavrularını gözetlemektedir.
Sözüme kulak verin! Otlarla yapraklarla, yemişlerle idare edin ama sakın fil yemeyin!
Ben size öğüdümü verdim, vazifemi yaptım. Hadi Allah hayırlar versin hepinize…”
İçlerinden sadece bir tanesi fil yavrusunun etinden yemedi. Diğerlerini de bu işten vazgeçirmeye çalıştı. Çünkü arif kişinin söylediklerini unutmamıştı.
Fil yavrusunu yiyenlerin hepsi, uzanıp yattılar, uykuya daldılar. O aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
İçlerinden sadece bir tanesi fil yavrusunun etinden yemedi. Diğerlerini de bu işten vazgeçirmeye çalıştı. Çünkü arif kişinin söylediklerini unutmamıştı.
Fil yavrusunu yiyenlerin hepsi, uzanıp yattılar, uykuya daldılar. O aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
Mevlânâ, kendi devrinde meşhur olup birçok eserde geçen bu hikâyeyi şöyle şerh eder:
Ey rüşvet yiyen kişi! Sen fil yavrusu yiyorsun. Bir gün senin de kökünü kazırlar. Ağzındaki haram lokmanın kokusu kişiyi rezil eder!
Ey gafil! Sen uyuyorsun; fakat yediğin veya işlediğin bir haramın kokusu, şu yeşil renkli gökyüzünde yükselir durur.
Milletin malını çalanlar ve rüşvet yiyenler görüyorsunuz her şey gayet açık başka söze gerek yok…